Allah, iman edenlerin öğüt ve ibret almaları gereken bu kıssalarda, iman edip Kendisi'ne gönülden teslim olan saliha kadınlardan bahsetmiş, onların örnek alınacak güzel ahlak özelliklerine dikkat çekmiştir. Bunun yanı sıra ayetlerde, imana davet edildikleri halde, müşrik ahlakı göstermekte direnerek Allah'ın rahmetinden uzaklaşan kadınlar hakkında da bilgi verilmiştir.
İlerleyen satırlarda Allah'ın Kuran'da yer verdiği saliha kadınların iman edenler için örnek oluşturan güzel ahlaklarına dikkat çekecek, bunun yanında peygamberlerin himayesi altında oldukları halde imanın üstünlüğünü kavrayamayarak inkara sapan kadınların, ibret alınması gereken yönlerini ortaya koyacağız.
Allah, Kuran'da iman edenler için iki örnek kadından bahsetmiştir. Bunlardan biri Hz. Meryem diğeri ise Firavun'un hanımıdır. Kitabın başından bu yana detaylı olarak dikkat çekildiği gibi, Allah Hz. Meryem'in iffetini, Allah'a olan gönülden bağlılığını ve güçlü imanını örnek vermiş ve onu tüm alemlerin kadınlarına üstün kıldığını bildirmiştir. Firavun'un hanımının üstün ahlakını ise Allah Kuran'da şöyle bildirmektedir:
Allah, iman edenlere de Firavun'un karısını örnek verdi. Hani demişti ki: "Rabbim bana Kendi Katında, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun yaptıklarından kurtar ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar." (Tahrim Suresi, 11)
Allah'ın Kuran'da tüm iman edenler için bir örnek olduğunu bildirdiği Firavun'un hanımı, Mısır'ın hükümranı olan Firavun'un zorba ahlakına en yakından şahit olan, onun inkarda ne kadar ileri giden bir kimse olduğunu, İsrailoğulları'na nasıl bir zulüm uyguladığını çok iyi bilen kişilerden biridir.
Allah'ın "... Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı." (Yunus Suresi, 83) ayetiyle bildirdiği gibi, Firavun Mısır'da acımasız yöntemleri, zalim karakteri ve halkına uyguladığı şiddet ile tanınan biriydi. Kavminin kadınlarını sağ bırakarak tüm erkek çocuklarını öldürüyor ve halkına dayanılmaz işkenceler uyguluyordu. Tüm Mısır ona aitti; dolayısıyla çok büyük bir zenginlik ve ihtişam içerisinde yaşıyordu. Kimse Firavun'a itiraz edemiyor, ona baş kaldıramıyordu. Kendisinin Mısır'ın ve tüm İsrailoğulları'nın ilahı olduğunu iddia ederek sapkınca büyükleniyordu.
Allah, Firavun'a bir uyarıcı, İsrailoğulları'na ise bir kurtarıcı olarak Hz. Musa'yı gönderdi. Hz. Musa, Mısır halkını Allah'ın hak dinine davet ediyor, onları putlara tapmaktan vazgeçip, yalnızca Allah'a kulluk etmeye çağırıyordu. Firavun tüm kavmini olduğu gibi "... Andolsun, benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım." (Şuara Suresi, 29) sözleriyle Hz. Musa'yı da tehdit etmişti. Onun bu tehditleri ve uyguladığı işkenceler nedeniyle, Allah'ın "Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı..." (Yunus Suresi, 83) ayetiyle bildirdiği gibi, bir kısım gençler dışında Hz. Musa'ya iman eden olmadı. Hz. Musa'nın tebliği karşısında imana gelen Firavun'un emrindeki sihirbazlar ise, bu seçimlerinden dolayı Firavun'un zalim ve şiddet dolu tavırlarıyla karşı karşıya kaldılar:
Firavun: "Ben size izin vermeden önce O'na iman ettiniz, öyle mi? Mutlaka bu, halkı burdan sürüp-çıkarmak amacıyla şehirde planladığınız bir tuzaktır. Öyleyse siz (buna karşılık ne yapacağımı) bileceksiniz. Muhakkak ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi idam edeceğim." (Araf Suresi, 123-124)
Sihirbazların karşılaştıkları bu acımasız uygulamanın tek sebebinin de yine 'Allah'a iman etmeleri' olduğu bir başka ayette şöyle haber verilmektedir:
Oysa sen, yalnızca, bize geldiğinde Rabbimiz'in ayetlerine inanmamızdan başka bir nedenle bizden intikam almıyorsun. "Rabbimiz, üstümüze sabır yağdır ve bizi Müslüman olarak öldür." (Araf Suresi, 126)
Görüldüğü gibi Firavun'un zalimliği ve kendi hükümranlığını reddederek Allah'a iman eden kimselere olan tavrı çok açık bir şekilde ortadaydı. Ancak hanımı, tüm bunları yakından bilen bir kimse olmasına rağmen, Firavun'un onun imanını öğrendiğinde gösterebileceği tepkiden ve kendisine uygulayabileceği zulümden hiçbir şekilde çekinmemiş, Allah'ın rızasını, sevgisini ve yakınlığını kazanmayı bundan çok daha önemli görmüştür. Bu samimiyeti, Allah'a olan teslimiyeti, zor şartlar altında imanını gizlemek için göstermiş olduğu sabrı ve tevekkülü, Allah sevgisinden kaynaklanan cesareti tüm inananlar için güzel bir örnektir.
Bunun yanı sıra, Firavun'un tüm Mısır'ın sahibi olduğu, tüm hazineleri ve nimetleri elinde bulundurduğu da unutulmamalıdır. Firavun'-un hanımı elindeki bu imkanların hiçbirini önemsememiş, imanı, Allah'ın rızasını kazanabilmeyi, O'nun istediği ahlakı yaşayabilmeyi tüm bu dünya nimetlerinden çok daha üstün tutmuştur. Nitekim Allah'a olan duasında da bu samimiyeti çok açık bir şekilde görülmektedir. Dünya hayatında sahip olduğu tüm bu imkanlara rağmen, Allah'tan kendisini Firavun'dan ve onun zalim sisteminden kurtarmasını dilemiş ve kendisine cennette bir ev vermesini istemiştir:
... Hani demişti ki: "Rabbim bana Kendi Katında, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun yaptıklarından kurtar ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar." (Tahrim Suresi, 11)
Firavun'un hanımı bu üstün ahlakıyla dünya hayatına bağlı olmadığını, asıl olarak Allah'ın rızasını ve cennetini istediğini ortaya koymaktadır. Allah onun bu samimi imanını, tüm müminlere örnek vermiş, onu hem dünya hayatında hem de ahirette üstün kılmıştır.
Allah Kuran'ın "Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır'da) büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı." (Kasas Suresi, 4) ayetiyle, önceki satırlarda da değinilen Mısır Firavunu'nun azgın ve zalim bir hükümranlık sürdüğünü, halkına büyük bir zulüm uyguladığını, kavmindeki tüm erkek çocuklarını boğazladığını bildirmiştir.
Hz. Musa, Firavun'un bu zorba hakimiyeti sırasında Mısır'da dünyaya gelmiştir. Allah Hz. Musa'yı seçmiş ve onu Firavun'un bu azgın tavrına karşı mücadele etmekle görevlendirmiştir.
Allah, Firavun'un tüm erkek çocuklarının öldürülmesini emrettiği bir dönemde dünyaya gelen Hz. Musa'nın hayatta kalabilmesi için annesine vahiyde bulunmuş ve ona Hz. Musa'yı bir sandığa koyarak suya bırakmasını bildirmiştir:
"Hani, annene vahyolunan şeyi vahyetmiştik, (şöyle ki:) Onu sandığın içine koy, suya bırak, böylece su onu sahile bıraksın; onu Benim de düşmanım, onun da düşmanı olan biri alacaktır..." (Taha Suresi, 38-39)
Musa'nın annesine: "Onu emzir, şayet onun için korkacak olursan, onu suya bırak, korkma ve üzülme; çünkü onu Biz sana tekrar geri vereceğiz ve onu gönderilen (elçilerden) kılacağız" diye vahyettik (bildirdik). (Kasas Suresi, 7)
Allah, Hz. Musa'nın annesine korkmamasını ve üzülmemesini hatırlatmıştır. Allah ona Hz. Musa'nın peygamberlikle müjdeleneceğini, Kendi koruması altında olacağını bildirmiş ve onu ileride yeniden kendisine kavuşturacağını haber vererek kalbini yatıştırmıştır.
Musa Peygamberin annesi bu olayla önemli bir denemeden geçmiştir. Yeni doğmuş bebeğini bir sandığa koyarak terk edecek ve onu suya bırakacaktır. Bir insanın endişeye kapılmadan yeni doğmuş bir bebeği suya bırakabilmesi için Allah'a karşı çok samimi bir imana sahip olması ve O'na çok güçlü bir güven duyup teslim olmuş olması gerekmektedir. Allah, Hz. Musa'nın annesini böyle bir olayla denemiş ve onun bu üstün ahlakını; Kendisi'ne olan bağlılığını ve tevekkülünü kıyamete kadar yaşayacak olan tüm iman sahipleri için önemli bir örnek kılmıştır.
Musa Peygamberin annesi, Allah'ın kendisine vahyettiği gibi Hz. Musa'yı suya bırakmıştır. Allah, zorlu bir denemeden geçtiğini bilerek, Kendi Katından bir sabır ve dayanıklılık ile onu desteklemiştir:
Musa'nın annesi ise, yüreği boşluk içinde sabahladı. Eğer mü'minlerden olması için kalbi üzerinde (sabrı ve dayanıklılığı) pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse onu(n durumunu) açığa vuracaktı. (Kasas Suresi, 10)
Allah'ın "Ve onun kız kardeşine: "Onu izle," dedi. Böylece o da, kendileri farkında değilken onu uzaktan gözetledi." (Kasas Suresi, 11) ayetiyle bildirdiği gibi, annesi, Hz. Musa'nın kız kardeşine kimseye fark ettirmeden onun nereye doğru sürüklendiğini izlemesini söylemiştir.
Allah, Hz. Musa için bir kader belirlemiş ve tüm olayları, bu kaderin işleyişi doğrultusunda en güzel şekilde yaratmıştır. Allah, Firavun'a karşı zorlu bir mücadele verecek olan Musa Peygamberi, doğumundan hemen sonra onun sarayına getirtmiş ve Firavun ailesi tarafından sahiplenilmesini sağlamıştır. Allah ayrıca Hz. Musa'ya tüm süt analarını haram kılarak, onun yeniden annesine kavuşmasını da sağlamıştır. Allah'ın "Biz, daha önce ona süt analarını haram etmiştik. (Kız kardeşi:) "Ben, sizin adınıza onun bakımını üstlenecek ve ona öğüt verecek (veya eğitecek) bir aileyi size bildireyim mi?" dedi." (Kasas Suresi, 12) ayetiyle bildirdiği gibi, Hz. Musa'nın, Firavun ailesi tarafından bulunduğunu gören kız kardeşi, Hz. Musa'nın bakımını üstlenmesi ve onu yetiştirmesi için, onlara kendi annesini tavsiye etmiştir. Bunun sonucunda Allah, Hz. Musa ile annesini birbirlerine kavuşturmuştur. Allah, bu olayın bazı hikmetlerini Kuran'da şöyle bildirmektedir:
Böylelikle, gözünün aydın olması, üzülmemesi ve gerçekten Allah'ın va'dinin hak olduğunu bilmesi için, onu annesine geri vermiş olduk. Ancak onların çoğu bilmezler. (Kasas Suresi, 13)
Ayetten de anlaşılacağı gibi Allah, Hz. Musa'nın annesinin Kendisi'ne olan bağlılığını denemiş ve ardından da göstermiş olduğu sabır, teslimiyet ve güzel ahlaka karşılık 'gözünün aydın olması ve üzülmemesi' için onu Hz. Musa'nın yanına yerleştirmiştir. Allah ayrıca bu olayı, ileride Mısır'da çok büyük sorumluluklar üstlenecek ve İsrailoğulları'nı Firavun'un zulmünden kurtarmak için mücadele verecek olan Hz. Musa'nın, Firavun'un sarayına yerleştirilmesine, orada büyüyerek Firavun'a yakın olmasına da vesile etmiştir. Allah bu durumu Kuran'da şöyle bildirmiştir:
Nihayet Firavun'un ailesi, onu (ileride bilmeksizin) kendileri için bir düşman ve üzüntü konusu olsun diye sahipsiz görüp aldılar. Gerçekte Firavun, Haman ve askerleri bir yanılgı içindeydi. (Kasas Suresi, 8)
Firavun'un karısı dedi ki: "Benim için de, senin için de bir göz bebeği; onu öldürmeyin; umulur ki bize yararı dokunur veya onu evlat ediniriz." Oysa onlar (başlarına geleceklerin) şuurunda değillerdi. (Kasas Suresi, 9)
Allah her olayı belirli bir kader doğrultusunda yaratmakta ve tüm insanları bu kader içerisinde yaşadıkları olaylarla denemektedir. Allah'ın "Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele." (Bakara Suresi, 155) ayetiyle bildirdiği gibi, Rabbimiz bu olaylar karşısında sabır gösterenleri müjdelemekte, Hz. Musa'nın annesinin durumunda olduğu gibi onları rahmetiyle hayırlara yöneltmektedir.
Allah Kuran'da Hz. Musa'nın, Firavun ve kavmini terk ettikten sonra, Mısır'ın doğusunda yer alan Medyen bölgesine doğru gittiğini ve burada, hayvanlarını sulayamadıkları için Medyen suyunun gerisinde beklemekte olan iki kadın gördüğünü bildirmektedir. Hz. Musa kadınlara durumlarını sorduğunda, kadınlar babalarının yaşlanmış olması sebebiyle hayvanlarını kendilerinin sulamak durumunda kaldıklarını ancak, suyun çevresindeki çobanlardan dolayı beklediklerini söylemişlerdir.
Allah Kuran'da kadınların durumlarını şöyle açıkladıklarını bildirmektedir:
Medyen suyuna vardığı zaman, su almakta olan bir insan topluluğu buldu. Onların gerisinde de (hayvanları su başına götürmekten çekinen) iki kadın buldu. Dedi ki: "Bu durumunuz ne?" "Çobanlar sürülerini sulamadıkça, biz sürülerimizi sulayamayız; babamız, yaşı ilerlemiş bir ihtiyardır." dediler. Hemencecik onların sürülerini suladı... (Kasas Suresi, 23-24)
Medyen suyundaki kadınların bu tavırları, iffetleri konusunda titizlik gösterdiklerini, bundan dolayı, nezih olmadığını ve rahatsız olabileceklerini düşündükleri bir ortama girmemeye özen gösterdiklerini ortaya koymaktadır. Suyun kenarında bulunan çobanlar kadınların geride durmalarına neden olmuştur. Ancak buna karşılık Hz. Musa'nın güven veren görünümü, hayvanlarını sulamak için bekleyen bu kadınların onunla çekinmeden konuşup diyalog kurabilmelerini sağlamıştır. Kadınlar orada bulunan çobanlar nedeniyle suyun kenarına gitmeyip beklediklerini söylediklerinde, Hz. Musa hemen onlara yardımcı olmuş ve onlar için hayvanlarını sulamıştır.
Medyen suyunda bekleyen bu kadınların göstermiş oldukları ahlak, tüm Müslüman kadınlar için güzel bir örnek oluşturmaktadır. İhtiyaç içinde oldukları halde, yine de iffetleri konusunda titizlik göstermeyi daha öncelikli tutmuş ve kendileri için bir zorluk oluşturmasına rağmen bu konudan taviz vermemişlerdir. Allah'ın beğeneceği bir tavırda bulunmayı daha önemli görmüş ve beklemeyi tercih etmişlerdir. Nitekim Allah bu güzel tavırlarına karşılık onlara güvenilir birini; Hz. Musa'yı göndererek yardımıyla onları desteklemiştir.
Allah, onlara Hz. Musa'yı göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Musa Peygamber hayvanları sulamasının ardından "... Rabbim, doğrusu bana indirdiğin her hayra muhtacım." (Kasas Suresi, 24) diyerek Allah'a dua etmiştir. Onun bu duasının ardından, daha önce yardım ettiği kadınlardan biri yanına gelerek, yaptığı yardım karşılığında babasının kendisini davet ettiğini söylemiştir:
Çok geçmeden, o iki (kadın)dan biri, (utana utana) yürüyerek ona geldi. "Babam, bizim için sürüleri sulamana karşılık sana mükafat vermek üzere seni davet etmektedir." dedi... (Kasas Suresi, 25)
Kadınlardan biri, güçlü ve güvenilir olmasından söz ederek Hz. Musa'yı ücretle tutması için babasına istekte bulunmuştur:
O (kadın)lardan biri dedi ki: "Ey babacığım, onu ücretli olarak tut; çünkü ücretle tuttuklarının en hayırlısı gerçekten o kuvvetli, güvenilir (biri)dir." (Kasas Suresi, 26)
Kadın bu ifadesiyle, Hz. Musa'yı güvenilir bir insan olarak gördüğünü babasına da açıkça ifade etmiştir. Bunun üzerine babaları Hz. Musa'nın emin bir insan olduğunu görerek, iki kızından birini Hz. Musa'yla nikahlamak istediğini söylemiştir.
İffetlerine olan düşkünlükleriyle dikkat çeken bu kadınların tavırları tüm Müslümanlar için güzel bir örnek oluşturmaktadır. Allah, kadınların bu konudaki titizlikleri karşılığında onlara rahmet etmiş, hem Hz. Musa gibi güvenilir bir insan ile işlerini kolaylaştırmış, hem de bu olayı, kadınlardan birinin Hz. Musa'nın eşi olmasına vesile etmiştir.
Sebe Melikesi Belkıs
Hz. Süleyman, yaşadığı dönemde, Allah'ın lütfu ve nimetleri sayesinde, yüzyıllar sonrasında bile insanların hayranlığını ve dikkatini üzerine çekmeye devam eden büyük bir hükümranlık kurmuştur. Hz. Süleyman cinlerden ve insanlardan oluşan ordusu ile çok güçlü bir hakimiyet elde etmiştir. Hz. Süleyman'ın sarayı ise, dönemin en ileri tekniği kullanılarak, üstün bir estetik anlayışı ile inşa edilmiştir.
Sebe Melikesi Belkıs ise, Hz. Süleyman'ın bu hükümranlığı döneminde yaşamış, başka bir ülkenin başında yönetici konumunda olan bir kadındır. Kuran'da Hz. Süleyman ile Sebe Melikesi Belkıs arasında iki ülkenin siyasi ve ekonomik ilişkileri hakkında süregelen bazı diyaloglar yer almaktadır. Hiç kuşkusuz tüm bu bilgiler, iman edenler için pek çok hikmet ve öğüt içermektedir.
Nicolaus Knüpfer'in 73.5 x 81 cm boyutlarındaki "Sebe Kraliçesi" adlı yağlıboya tablosu. |
Allah Kuran'da Hz. Süleyman'ın ordusunda bulunan Hüdhüd'ün, ona Sebe Melikesi hakkında önemli bazı bilgiler verdiğini bildirmektedir:
Derken uzun zaman geçmeden geldi ve dedi ki: "Senin kuşatamadığın (öğrenemediğin) şeyi, ben kuşattım ve sana Saba'dan kesin bir haber getirdim. Gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadın buldum ki, ona herşeyden (bolca) verilmiştir ve büyük bir tahtı var. Onu ve kavmini, Allah'ı bırakıp da Güneş'e secde etmektelerken buldum, şeytan onlara yaptıklarını süslemiştir, böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuştur; bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar. Ki onlar, göklerde ve yerde saklı olanı ortaya çıkaran ve sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilen Allah'a secde etmesinler diye (yapmaktadırlar)." (Neml Suresi, 22-25)
Hüdhüd öncelikle Hz. Süleyman'a, Sebe Melikesi'nin bazı önemli özelliklerini anlatmıştır. Sebe Melikesi'nin Sebe'ye hükmettiğini, kendisine herşeyden bolca verilmiş olduğunu ve tahtının büyüklüğünü dile getirerek, onun hükümranlığının ve devletinin gücüne dikkat çekmiştir.
Hz. Süleyman Hüdhüd'den aldığı bilgiler üzerine Sebe Melikesi'ni Allah'a iman etmeye ve kendisine teslim olmaya davet eden bir mektup yollamıştır. Sebe Melikesi bu mektubun önemini hemen kavramış ve bundan dolayı da önde gelen yakın çevresine bu konuyu istişareye açmıştır. Allah Kuran'da bu konuyu şöyle bildirmektedir:
(Hüdhüd'ün mektubu götürüp bırakmasından sonra Saba Melikesi Belkıs:) Dedi ki: "Ey önde gelenler gerçekten bana oldukça önemli bir mektup bırakıldı. Gerçek şu ki, bu, Süleyman'dandır ve 'Şüphesiz Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla' (başlamakta)dır. (İçinde de:) "Bana karşı büyüklük göstermeyin ve bana Müslüman olarak gelin" diye (yazılmaktadır). Dedi ki: "Ey önde gelenler, bu işimde bana görüş belirtin, siz (herşeye) şahidlik etmedikçe ben hiçbir işte kesin (karar veren biri) değilim." (Neml Suresi, 29-32)
Bunun yanı sıra, yardımcılarının kendisine "... Biz kuvvet sahibiyiz ve zorlu savaşçılarız. İş konusunda karar senindir, artık sen bak, neyi emredersen (biz uygularız)." (Neml Suresi, 33) şeklinde cevap vermeleri de, onun kavmi üzerinde güçlü bir yönetim gücüne sahip olduğunu ortaya koymaktadır.
Yardımcılarının, "... Gerçekten hükümdarlar bir ülkeye girdikleri zaman, orasını bozguna uğratırlar ve halkından onur sahibi olanları hor ve aşağılık kılarlar; işte onlar, böyle yaparlar." (Neml Suresi, 34) şeklindeki uyarılarını dikkate almış ve "Ben onlara bir hediye göndereyim de, bir bakayım elçiler neyle dönerler." (Neml Suresi, 35) diyerek temkinli davranmıştır. Göndereceği bu hediye ile öncelikle Hz. Süleyman'ın amacını öğrenmek istemiştir. Ancak Hz. Süleyman, Sebe Melikesi'nin niyetini anlayarak hediyesini geri çevirmiş ve ona şöyle haber göndermiştir:
"Sen onlara dön, biz onlara öyle ordularla geliriz ki, onların karşı koymaları mümkün değil ve biz onları ordan horlanmış-aşağılanmış ve küçük düşürülmüşler olarak sürüp çıkarırız." (Neml Suresi, 37)
Hz. Süleyman bu mesajı ile Sebe Melikesi'ne, ordularının karşı konulmaz gücünü hatırlatmış ve onu bir kez daha teslim olmaya davet etmiştir. Bunun yanında, ordusundaki önde gelenlerden, Sebe ülkesinin hükümranlığının ifadesi olan Sebe Melikesi'nin tahtını kendi sarayına getirmelerini istemiştir.
Cinlerden bir İfrit'in bir göz açıp kapama süresi içerisinde tahtı kendisine getirmesinin ardından Hz. Süleyman, tahtı bazı değişikliklere uğratmıştır. Kendisine geldiğinde ise Sebe Melikesi'ne, tahtın kendisine ait olup olmadığını sormuştur:
Böylece (Belkıs) geldiği zaman ona: "Senin tahtın böyle mi?" denildi. Dedi ki: "Tıpkı kendisi. Bize ondan önce ilim verilmişti ve biz Müslüman olmuştuk." Allah'tan başka tapmakta olduğu şeyler onu (Müslüman olmaktan) alıkoymuştu. Gerçekte o, inkar eden bir kavimdendi. (Neml Suresi, 42-43)
Sebe Melikesi, Güneş'e tapan bir kavim içerisinde yaşamasına rağmen, Hz. Süleyman'ın samimi bir üslup ile yazmış olduğu mektubundan, akılcı tavrından, güçlü hakimiyetinden ve ihtişamlı sarayından son derece etkilenmiş, ve tüm bunlar onun iman edip Müslüman olmasına vesile olmuştur.
Kuran'da Sebe Melikesi'nin Allah'a teslim olduğunu şöyle ifade ettiği bildirilmektedir:
Ona: "Köşke gir" denildi. Onu görünce derin bir su sandı ve (eteğini çekerek) ayaklarını açtı. (Süleyman:) Dedi ki: "Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmiş bir köşk-zemindir." Dedi ki: "Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artık) ben Süleyman'la birlikte alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum." (Neml Suresi, 44)
Allah'ın Kuran'da bildirdiği Sebe Melikesi hakkındaki tüm bu bilgilerde, hikmet gözüyle bakanlar için pek çok öğüt ve hikmet yer almaktadır. Sebe Melikesi'nin akılcı düşünebilmesi doğru olanı daha kolay görebilmesini ve samimi hareket edebilmesini sağlamıştır. Ayrıca hakkı gördüğünde, öncesinde çok farklı bir inanca sahip olmasına rağmen hiç tereddüt etmeden Allah'a teslim olup iman etmiş olması da, örnek alınması gereken bir tavırdır.
Allah Kuran'da, imanlarındaki samimiyetleri ve ahlaklarının güzelliğiyle örnek olan kadınların dışında, inkar eden ve bundan dolayı cehennem ile karşılık görecek kadınlar hakkında da bilgi vermiştir. Allah'ın Kuran'da dikkat çektiği iki kadının en önemli özellikleriyse, her ikisinin de 'peygamberlerin eşleri' olmalarıdır.
Peygamberler Allah'ın seçkin kıldığı, elçiliğiyle şereflendirdiği, bilgi ve beden güçlerini artırdığı üstün insanlardır. Bu nedenle Hz. Nuh'un ve Hz. Lut'un eşlerinin, peygamberlerin samimi kişiliklerine, güzel ahlaklarına, hikmetli konuşmalarına, akılcı kararlarına her an şahit oldukları, ve onların Allah'tan gelen hak bir söz üzerine hareket ettiklerini bildikleri halde iman etmemiş olmaları son derece önemlidir. Onların bu tavırları, tüm iman edenler için önemli bir ibret vesilesi olmalıdır. Allah'ın, Hz. Nuh'un ve Hz. Lut'un eşleri olduklarını bildirdiği bu kadınlar, peygamberlerle nikahlanmışlar ancak daha sonra onlara ihanet etmişlerdir. Allah, bu iki kadının durumu hakkında Kuran'da şöyle bilgi vermektedir:
Allah, inkar edenlere, Nuh'un eşini ve Lut'un eşini örnek verdi. İkisi de, kullarımızdan salih olan iki kulumuzun nikahları altındaydı; ancak onlara ihanet ettiler. Bundan dolayı, (kocaları) kendilerine Allah'tan gelen hiçbir şeyle yarar sağlamadılar. İkisine de: "Ateşe diğer girenlerle birlikte girin" denildi. (Tahrim Suresi, 10)
Allah'ın sevdiği, razı olduğu, cennetiyle müjdelediği bu mübarek insanlarla evli olacak kadar yakın oldukları halde, bu yakınlık, samimiyetsizlikleri nedeniyle onlara Allah'ın rahmetinden yana hiçbir şey kazandırmamıştır. Tam tersine Allah'ın azabıyla karşılaşmışlardır. Allah Neml Suresi'nde Hz. Lut'un karısının, Hz. Lut'a iman etmeyen sapkın kavmiyle birlikte nasıl helak olduğunu şöyle bildirmektedir:
Kavminin cevabı: "Lut ailesini şehrinizden sürüp çıkarın. Temiz kalmak isteyen insanlarmış" demekten başka olmadı. Biz de, onu ve ailesini kurtardık, yalnızca karısı hariç; onu geride (azab içinde kalanlar arasında) takdir ettik. Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Uyarılanların yağmuru ne kötüdür. (Neml Suresi, 56-58)
... "Gerçek şu ki, Biz bu ülkenin halkını yıkıma uğratacağız. Çünkü onun halkı zalim oldular." Dedi ki: "Onun içinde Lut da vardır." Dediler ki: "Onun içinde kimin olduğunu Biz daha iyi biliriz. Kendi karısı dışında, onu ve ailesini muhakkak kurtaracağız. O (karısı) arkada kalacak olanlardandır." Elçilerimiz Lut'a geldikleri zaman o, bunlar dolayısıyla kötüleşti ve içi daraldı. Dediler ki: "Korkuya düşme ve hüzne kapılma. Karın dışında, seni ve aileni muhakak kurtaracağız. O ise, arkada kalacaktır. Şüphesiz Biz, fasıklık yapmalarından dolayı, bu ülke halkının üstüne gökten iğrenç bir azab indireceğiz." (Ankebut Suresi, 31-34)
Görüldüğü gibi, Allah bu kadınların her ikisine de dünya hayatında çok büyük bir imkan nasip etmiş, onları peygamberlerin eşleri kılmıştır. Ancak her ikisi de, kendileri için hem dünya hayatında hem de ahirette büyük bir nimete dönüşebilecek bu imkanı gereği gibi değerlendirememiş ve bu şerefli makama erişememişlerdir. Bundan dolayı Allah'ın azabıyla karşılık bulmuşlar, horlanmış ve aşağılanmışlardır.
Allah'ın, Kuran'da dikkat çektiği kadınlardan biri de, Mısır'da bulunan bir Aziz'in karısıdır. Hz. Yusuf, kardeşlerinin kendisine kurduğu bir tuzak sonucunda, bir köle tüccarı tarafından bu Mısır'lı Aziz'e satılmıştır. Allah Kuran'da Aziz ile karısının, Hz. Yusuf'u yanlarına alışını şöyle haber vermektedir:
Onu satın alan bir Mısır'lı (Aziz,) karısına: "Onun yerini üstün tut (ona güzel bak), umulur ki bize bir yararı dokunur ya da onu evlat ediniriz" dedi. Böylelikle Biz, Yusuf'u yeryüzünde (Mısır'da) yerleşik kıldık. Ona sözlerin yorumundan (olan bir bilgiyi) öğrettik. Allah, emrinde galib olandır, ancak insanların çoğu bilmezler. Erginlik çağına erişince, kendisine hüküm ve ilim verdik. İşte Biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz. (Yusuf Suresi, 21-22)
Allah, Hz. Yusuf'u Aziz'in yanına yerleştirmiş ve böylece onu Mısır'da yerleşik kılmıştır. Hz. Yusuf, Aziz ve karısının yanında büyümüş, erginlik çağına ulaştığında ise, Allah ona Katından bir ilim ve hikmet vermiş, sözlerin yorumunu öğretmiş, onu seçkin kılmış ve rahmetiyle desteklemiştir.
Allah, hayatının bu döneminde Hz. Yusuf'u önemli bir denemeden geçirmiştir. Aziz'in karısı, yanlarında kalmakta olan Hz. Yusuf'tan ayette bildirilen ifadeyle "murad almak istemiş" ve bu isteğini gerçekleştirebilmek için bir düzen kurarak, onu tuzağa düşürmeye çalışmıştır. Bunun için bulunduğu yerin kapılarını sıkıca kapatmış ve Hz. Yusuf'a istekleri doğrultusunda çağrıda bulunmuştur. Hz. Yusuf ise, haram bir fiil işlemekten Allah'a sığındığını söyleyerek kadından yüz çevirmiştir.
Hz. Yusuf, kadının bu tavrından vazgeçmesi için ona Aziz'in durumunu hatırlatmış, onun kendisinin efendisi olduğunu, ona hoşnut kıldığını ve iyi baktığını söyleyerek, efendisine karşı bir sadakatsizlikte bulunmayacağını ifade etmiştir. Hz. Yusuf kadına ayrıca zalimlerin kurtuluşa eremeyeceğini de söyleyerek, bunun zalimce bir davranış olacağını hatırlatmıştır. Allah, Kuran'da Aziz'in karısının bu girişimini ve Hz. Yusuf'un ihlaslı tavrını şöyle haber vermektedir:
Evinde kalmakta olduğu kadın, ondan murad almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak: "İsteklerim senin içindir, gelsene" dedi. (Yusuf) Dedi ki: "Allah'a sığınırım. Çünkü o benim efendimdir, yerimi güzel tutmuştur. Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez." (Yusuf Suresi, 23)
Allah'tan korkan ve samimi iman sahibi olan Hz. Yusuf, Allah'ın yardımıyla Aziz'in karısının bu teklifini geri çevirmiş ve Allah'ın sınırlarını korumakta kararlılık göstermiştir. Allah, Hz. Yusuf'un bu tavrını Kuran'da şöyle bildirmiştir:
Andolsun kadın onu arzulamıştı, -eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi- o da (Yusuf da) onu arzulamıştı. Böylelikle Biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı. (Yusuf Suresi, 24)
Hz. Yusuf bu kararlılığı nedeniyle kadından uzaklaşmaya çalışırken kadının efendisiyle karşılaşmıştır. Aziz'in karısı bu noktada bir kez daha hileli bir düzene başvurmuş ve Hz. Yusuf'un iffetli ve ihlaslı tavrına rağmen, kendisini temize çıkarabilmek için, Hz. Yusuf'a iftira atmıştır. Hz. Yusuf'un kendisine kötü niyetle yaklaştığını söyleyerek, Aziz'den onun cezalandırılmasını istemiştir. Zindana atılmasından ya da acı bir azapla azaplandırılmasından başka bir seçenek olmadığını öne sürerek, suçsuzluğuna şahit olduğu Hz Yusuf'un cezalandırılması için Aziz'i kışkırtmaya çalışmıştır. Allah Kuran'da bu olayı şöyle aktarmaktadır:
Kapıya doğru ikisi de koştular. Kadın onun gömleğini arkadan çekip yırttı. (Tam) Kapının yanında kadının efendisiyle karşılaştılar. Kadın dedi ki: "Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan veya acı bir azabtan başka cezası ne olabilir?" (Yusuf Suresi, 25)
Aziz'e sadakatsizlik ederek, haram bir fiile yanaşmak istemesi, ardından da masum olduğunu çok iyi bildiği halde yalan söyleyerek Hz. Yusuf'a iftira atması, Aziz'in karısının Allah korkusundan yoksun ve zalim bir karaktere sahip olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Tüm bunlar aynı zamanda nefsinin vicdanını nasıl örttüğünü de göstermektedir.
Hz. Yusuf, kadının bu vicdansızca suçlamaları karşısında "Onun kendisi benden murad almak istedi." (Yusuf Suresi, 26) diyerek, Aziz'e olayın doğrusunu söylemiştir. Kadının yakınlarından biri ise kimin doğru söylediğinin anlaşılabilmesi için şöyle bir öneride bulunmuştur:
(Yusuf) Dedi ki: Kadının yakınlarından bir şahid şahitlik etti: "Eğer onun gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir, kendisi ise yalan söyleyenlerdendir. Yok eğer onun gömleği arkadan çekilip-yırtılmışsa, bu durumda kadın yalan söylemiştir ve kendisi doğruyu söyleyenlerdendir." (Yusuf Suresi, 26-27)
Kadının bu konuyu hatırlatması sonucunda ise, Hz. Yusuf'un gömleğinin arkadan yırtılmış olduğu görülmüştür. Dolayısıyla Hz. Yusuf'un kapıya doğru yöneldiği, kadının ise onun arkasından koştuğu deliliyle birlikte ortaya çıkmıştır. Böylece, Hz. Yusuf'un suçsuzluğunu, asıl karısının ondan murad almaya çalıştığını, Aziz'in kendisi de açıkça anlamıştır. Allah Kuran'da Aziz'in bu konudaki sözlerini şöyle bildirmiştir:
Onun gömleğinin arkadan çekilip-yırtıldığını gördüğü zaman (kocası): "Doğrusu, bu sizin düzeninizden (biri)dir. Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür" dedi. "Yusuf, sen bundan yüz çevir. Sen de (kadın) günahın dolayısıyla bağışlanma dile. Doğrusu sen günahkarlardan oldun." (Yusuf Suresi, 28-29)
Ayetlerden de anlaşılacağı gibi, Aziz, Hz. Yusuf'un haklı olduğunu vicdanen anlamıştır. Ancak bu konu burada kapanmamıştır. Allah'ın "Şehirde (birtakım) kadınlar: "Aziz (Vezir)'in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş. Öyle ki sevgi onun bağrına sinmiş. Biz doğrusu onu açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz." dedi." (Yusuf Suresi, 30) ayetiyle bildirdiği üzere, bu olay şehirde kadınlar arasında yayılmıştır. Şehirdeki kadınlar, suçlu olanın Hz. Yusuf değil de, Aziz'in karısı olduğunu anlamış ve kendi aralarında vezirin karısını kınayan konuşmalar yapmışlardır. Aziz'in karısı ise, kendisi hakkında konuşulduğunu anladığında, bunu yapan kadınlara da bir düzen hazırlamıştır.
Kurduğu bu düzen ile, Allah'ın ayetlerde dikkat çektiği gibi, kendisinin, üstün bir güzelliğe sahip olan Hz. Yusuf'tan murad almak istemekteki haklılığını kadınlara kanıtlamaya çalışmıştır. Bu şekilde, onları da kendi konumuna düşürmek ve kendi suçuna ortak etmek istemiştir. Bu doğrultuda, kadınları yanına davet etmiş ve geldiklerinde de her birinin eline meyve soymaları için birer bıçak vermiştir. Ardından da Hz. Yusuf'u yanlarına çağırarak verecekleri tepkiyi görmek istemiştir. Kadınlar Hz. Yusuf'un güzelliğini gördüklerinde büyük bir şaşkınlığa düşmüş ve hayranlıklarından bıçaklarla ellerini kesmişlerdir. Allah Kuran'da kadınların bu durumunu şöyle bildirmektedir:
(Kadın) Onların düzenlerini işitince, onlara (bir davetçi) yolladı, oturup dayanacakları yerler hazırladı ve her birinin eline (önlerindeki meyveleri soymaları için) bıçak verdi. (Yusuf'a da:) "Çık, onlara (görün)" dedi. Böylece onlar onu (olağanüstü güzellikte) görünce (insanüstü bir varlıkmış gibi gözlerinde) büyüttüler, (şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve: "Allah'ı tenzih ederiz; bu bir beşer değildir. Bu, ancak üstün bir melektir" dediler. (Yusuf Suresi, 31)
Hz. Yusuf'un güzelliği bu kadınlara Allah'ı hatırlatmış ve onlar da bu olağanüstü güzellik karşısında Allah'ı tesbih etmişlerdir. Onun güzelliğini insan üstü bir güzellik olarak yorumlamış ve hatta melek olduğunu dahi iddia etmişlerdir.
Aziz'in karısı, Allah'ın "Kadın dedi ki: "Beni kendisiyle kınadığınız işte budur. Andolsun onun nefsinden ben murad istedim, o ise (kendini) korudu. Ve andolsun, eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa, mutlaka zindana atılacak ve elbette küçük düşürülenlerden olacak." (Yusuf Suresi, 32) ayetiyle bildirdiği gibi, yanındaki kadınlara kendisinin suçlu olduğunu, Hz. Yusuf'un ise iffetini korumak istediğini açıkça itiraf etmiştir. Ancak bunun yanı sıra topluluk önünde, Hz. Yusuf'a karşı olan çirkin teklifini bir kez daha tekrarlamıştır.
Gösterdiği bu tavır, kadının ne kadar zalim ve çirkin bir ahlak sahibi olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır. Kadın belki Mısır'daki konumuna ve zenginliğine güvenerek Hz. Yusuf'u harama girmeye zorlamaktadır. Bu son derece iffetsiz bir tekliftir. Hz. Yusuf ise, "... Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum." (Yusuf Suresi, 33) diyerek, kadının bu davranışından Allah'a sığınmıştır.
Allah Yusuf Peygamberin duasını kabul etmiş ve onların hileli düzenlerini kendisinden uzaklaştırmıştır.
Hem Aziz'in kendisi, hem de karısının teklifine şahit olan diğer kadınlar, Hz. Yusuf'un suçsuzluğuna çok açık bir şekilde şahit oldukları halde, bu konuda haktan yana tavır koymamış ve vicdansızca hareket etmişlerdir. Bunun sonucunda, Allah'ın "Sonra onlarda (Yusuf'un iffetine ilişkin) delilleri görmelerinin ardından, mutlaka onu belli bir vakte kadar zindana atmak (görüşü)ağır bastı." (Yusuf Suresi, 35) ayetiyle bildirdiği gibi, Hz. Yusuf zindana gönderilmiş ve nice yıllar orada kalmıştır. Allah, kadınların düzenini peygamberden uzaklaştırmış ve Kendisi'ne karşı gösterdiği ihlas ve samimiyet nedeniyle de, daha sonra Hz. Yusuf'u zindandan çıkararak, suçsuzluğunu insanlara göstermiş ve onu Mısır'a yönetici kılmıştır.
Tüm bu olayların düşünülmesi ve ibret alınması gereken pek çok yönü vardır. Aziz'in karısının ve diğer kadınların tavırları, Allah'tan korkmayan insanların sapkınlıkta ne kadar kararlı ve çirkin bir cesarete sahip olabildiklerini ve nasıl düzenler kurabildiklerini açıkça ortaya koymaktadır. Allah korkusu olmayan bir insan, kolaylıkla her türlü vicdansızlıkta bulunabilmekte, nefsinin istekleri doğrultusunda insanlara tuzak kurmakta, iftira atmakta tereddüt etmemektedir. Allah'ın ayette, Aziz'in "Doğrusu, bu sizin düzeninizden (biri)dir. Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür" sözüyle dikkat çektiği gibi, Allah korkusu olmadığında, 'düzen kuruculuk' kadın ahlakında rahatlıkla hayat bulabilmektedir. Allah, iman sahibi olmayan kadınların nefsindeki bu özelliğe Kuran'ın bazı ayetlerinde şöyle dikkat çekmiştir:
Bir ümmet diğer bir ümmetten (sayıca ve malca) daha gelişkindir diye, yeminlerinizi kendi aranızda bir bozuculuk unsuru yaparak, ipini kuvvetle eğirdikten sonra bozup-çözen (kadın) gibi olmayın. Şüphesiz Allah, sizi bununla imtihan etmektedir. Kıyamet günü hakkında ihtilafa düştüğünüz şeyi size muhakkak açıklayacaktır. (Nahl Suresi, 92)
De ki: Sabahın Rabbine sığınırım. Yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, düğümlere üfüren-kadınların şerrinden. (Felak Suresi, 1-4)
Allah, düzen kurarak, hileye ve kötülüğe başvurarak nefsin istekleri için başkalarına kötülükte bulunmaktan çekinmeyen insanların şerrinden sakınılmasını hatırlatmaktadır. Allah'ın bu ayeti, bu ahlakı benimseyen kadınların şerrinin gerçekten büyük olabildiğini göstermektedir.
Ancak unutulmamalıdır ki, Hz. Yusuf örneğinde olduğu gibi, Allah insanların hileli düzenlerini daima bozacağını bildirmektedir. Kötü ahlak, daima insanın kendisine zarar verir. Allah korkusu ve dürüstlük ise, -Allah'ın dilemesiyle- daima Allah'ın yardımı ve nimeti ile karşılık bulur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder